Mahmut Esat Bozkurt Hatıralar – 8

Dün fena bir haber almıştık. Mahmut Esat ağır hastaymış.; bugün daha acı ve daha karasını duyduk. Mahmut Esat ölmüş!
Mahmut Esat’ın gençliği, mektepliliği, Milli Mücadeledeki zeybek kıyafetiyle dağlardaki savaşı, Millet Meclisindeki nutukları, başarılı ve parlak vekillikleri, gazetelerdeki güzel yazıları, düşünceleri, tartışmaları, kavgaları, temiz ahlakı, alınganlığı, Üniversite hocalığı, hep gözümün önünde ayrı ayrı renklendi ve canlandı.
Evvelsi günün genci, dünün düşünür ve idealist canlı ve heyecanlı genç siyasetçisi, şimdi hastanede ruhsuz bir ceset, yarın tabut içinde bir ölü, öbür gün köyünün mezarlığında bir avuç toprak…
İnsan zihninden şimşek gibi geçen bu devrim ve dönüşleri görüyor da bir an için olsun, hayatın boşluğuna inanarak kendi kendine Süleyman Peygamberin “Fani, fani, her şey fani…” dediğini hatırlıyor; oysa Mahmut Esat ne kadar canlı bir varlık, ölümden korkusu ne kadar az bir faniydi.(ölümlü)
O, Mora’dan Kuşadası’na göçmüş Hacı Mahmutların Hasan Bey’in oğluydu. Selçuk’ta(Ayasuluğ) Efes harabeleri yanında ve Menderes boyunda büyücek bir çiftlikleri vardı.
İstanbul’a mektebe giderken yolumuz Kuşadası’ndan geçer ve ailece bir ilişki olduğu için onlara uğrardım. Ben o vakit Galatasaray’ında, Mahmut Esat ilk mektepteydi. Hasan Bey, Kuşadası Belediye Reisiydi. Sonraları İzmir Vilayeti Meclis Umumi Azası(İl genel meclisi üyesi) oldu ve oğlu gibi o da genç yaşında öldü.
Mahmut Esat, çağdaşları bütün Türk gençleri gibi, millici ve yurtseverdi.

Terbiye, eğitim, görenek ve gelenek onun bu duyularını arttırmış, güçlendirmiş olabilir. Fakat o, millicilik ve yurtseverlik dersini daha çocukken
dedesinin ve ninesinin özlemli ve hararetli gözyaşlarıyla anlattıkları, kaybedilmiş vatan hikayelerinden aldığını söylerdi. Öyledir; vatanını kaybedenler, anayurtlarının özlem ve acısını bir türlü unutamazlar. Mahmut Esat’ın ruhunda ve karakterinde en derin izleri, İstiklal, kendi deyimiyle <Milli İhtilal> savaşları bırakmıştır.
Sarayın korkaklığı veya hainliği yüzünden Türk vatanı, silah bırakışmasından sonra işgale başlandığı zaman, Mahmut Esat İsviçre’de eğitimdeydi. Bu felaketli haber üzerine Mahmut Esat, arkadaşları Ödemişli Saraçoğlu Şükrü ve Aydınlı Kazım Nuri ile derhal memlekete döndüler ve silahlanarak dağdaki efelerle birlikte düşmanla çarpışmaya başladılar.
Mahmut, Milli Mücadeleye, düşmana duyduğu kin kadar, zorba yönetime ve yobazlığa duyduğu nefret duygularıyla girmiştir. Ölünceye kadar bu kin ve nefreti düşüncesinde ve gönlünde yaşattı. Düşmanla çarpışma, Mahmut Esat’ın ruhuna sertlik, irtica ve ihanetle uğraşma kalbine kuşku verdi. Onun felsefesince, bilgisizliğe ve hainliğe dayanan zorba yönetim, bu memlekete ve bu ulusa bütün düşmanlardan daha çok kötülük yapmış ve zarar vermişti. Memleket ve ulusu ancak, millicilik ve medenicilik(çağdaşlık) kurtarabilirdi. İhtilalde de her şeyden önce ihanetten çekinilmeliydi. Bu tutku ve kuşku Mahmut Esat’ın yaşayışında, düşünüşünde, ilişkilerinde, işlerinde ve eserlerinde sürekli izlerini gösterirdi.
Babası Hasan Bey’i uzaktan uzağa hatırımda kalan yüzü, onun İngilizlerin country gentlemen dedikleri tipte taşralı, varlıklı, kibar bir adam yüzüdür. Hemşerileri onu çok sever ve sayarlardı. Onur ve saygınlığına düşkün, mağrur başlı ve bakışlı bir adamdı. Oğlu Mahmut Esat’ta da bu karakter fazlasıyla vardı. Utangaçlığı ve çekingenliği bundan geliyordu. Özel ve siyasal hayatında Mahmut Esat’a üzüntü veren bu benlik oldu.
Malta’dan dönüşte onu İktisat Vekili buldum. Ziraat Bankasının düzeltilmesi, kooperatifler, korporasyonlar, çiftçi, kredi, sigorta gibi sosyal ekonomi davalarıyla uğraşıyordu. Milli zaferden sonra, İzmir’de İktisat Kongresini topladı. Kongrenin ortaya attığı sorunları çözemeden Vekillikten çekildi: Mahmut Esat Milli devrimde, en güzel eserlerini Adliye Vekilliğinde verdi. Medeni hukuk, icra ve iflas, ticaret, ceza ve usul kanunları onun vekilliği zamanında hazırlandı ve Millet Meclisinden o dönemde çıktı.
Bir memlekette medeni hukukun kanun olmasına, uygulanmasına sebep ya da araç olmak bile, hukukçu ve devrimci bir siyaset adamı için övünülecek bir hizmettir. Kaldı ki Mahmut Esat’ın sorumluluk imzasını taşıyan ve bugünkü Türk hukuk kurullarını düzenleyen daha birçok eserleri vardır.
Kapitülasyonları, barış görüşmelerinin kesilmesini göze alarak Lozan’da Milli Şef İnönü kaldırdı. Fakat yurtta onların en küçük izlerinin silinmesi, gene Milli Şef’in emir ve direktifi altında Mahmut Esat’a nasip oldu.
Kapitülasyon kuşkusu verebilecek her adli olayı, ne kadar büyük bir kuşku ile izlediği ve sert karşıladığı hatırlardadır:
Bozkurt Türk vapurunu batıran Fransız Lotüs gemisinin yönetiminden sorumlu olanların Türk sularında, Türk hayatına karşı işlenen bir suç diye, o yakalattı. Türk Adliyesine teslim etti. O olay yüzünden çıkan Fransız-Türk anlaşmazlığını Cenevre’de Lahey’de o izledi ve Türk tezini o savundu. Davayı da o kazandı. Türk mahkemelerinin yargılama hak ve yetkilerinin en ileri uygar memleketlerle bir olduğunu, en son cihana o kabul ettirmiş oldu.
Bu başarı, bir Türk hukukçusu için övünülmeyecek küçük bir şeref değildir. Mahmut Esat bu hizmetinin iltifatını, Büyük Şeflerin kendisine Bozkurt soyadını vermeleriyle gördü. Bozkurt, ölünceye kadar bu hizmetinin iltifatının değerini bildi ve şimdi de o şerefli ad altında mezara gömülüyor.
Mahmut Esat Bozkurt, siyasi hayat ve etkinliklerinde, şeflerinin beğendiği ve güvendiği, parti ve meclis arkadaşlarının sevdiği ve övdüğü, çalışkan, olumlu düşünceli ve verimli bir siyaset adamıydı. Devrim yapısında onun, düşünce, söz, yazı, iş ve eser harçları azımsanamaz.
İsviçre’den ciddi ve dolgun bilgi yükü ile dönmüştü. Onun burada doymaz ve yorulmak bilmez, görüş ve incelemeleriyle, bu bilgileri çok olgunlaştırmış ve çok millileştirmişti. Anlatımı da bilgileri gibi yeni, taze ve canlıydı. Eserleri de hep o karakteri taşır. Görüşlerinde içten, iddialarında ısrarlı, tartışmalarında çetin, mantığı güçlü, yargıları kesindi. Sesinin uzaktan ve derinden gelen hafif boğuk, kulaktan ziyade ruha ve cana söyleyen tatlı bir perdesi vardı. Hukuk kanaatleri, doğrudan doğruya kendi içtihatlarının eseri ise de felsefesinde uzun süre birlikte yaşadıkları dayısı Ubeydullah Efendi’nin klasik düşünüşlerinin etkisi gözükürdü. Güzel konuşur, güzel söyler ve güzel yazardı. Onun sohbetlerinden, nutuklarından ve yazılarından, edebiyat kitaplarına alınabilecek derin anlamlı, temiz ve pürüzsüz güzel Türkçe cümleleri çoktur.
Üniversitede, meclis kürsüsünden daha coşkun bir hatip olurdu. Ankara’da ve İstanbul’da öğrencilerinin sınıfını doldurduklarını ve hocalarının derse gelemedikleri günleri, üzüntüyle geçirdiklerini gene öğrencilerden işitirdik.Sözleri ve yazıları yalın bir kılıç saldırısı ve atağı kadar sert ve keskindi. Ruhunda duyduğu heyecanı güzel Türkçesiyle karşısındakine telkin etmenin yolunu bilirdi. Mahmut Esat’ın aslını ve asıl kimliğini yalnız sözlerinden ve yazılarından anlamaya çalışacaklar, mutlaka derin bir hataya saplanacaklardır. Onun ruhu, vicdanı, çok duyumlu ve hassastı. Bir çocuğun ağlamasını, bir hastanın inlemesini tüyleri ürpermeden dinleyemez, yoksulluktan, zorunluluk ve ihtiyaçtan kaynaklanan manzaralara gözleri yaşarmadan bakamazdı. Acıklı ve acınacak bir olayı anlatırken sesi mutlaka sevecenlik ve acıma duygularıyla perdelenirdi.

Mahmut Esat, yüksek ruhlu, temiz duygulu bir Türk çocuğuydu. Hizmetleriyle bu millete ve vatan layık bir adam olarak öldü. Benim ve onu yakından tanıyanların hatırında yaşayacak Mahmut Esat budur.

Şükrü Kaya – Eski İçişleri Bakanı
Cumhuriyet Gazetesi 23.01.1943

Önceki yazı
Mahmut Esat Bozkurt Hatıralar – 9
Sonraki yazı
Mahmut Esat Bozkurt Hatıralar – 7
Menü