Mahmut Esat Bozkurt Hatıralar – 10

Labirent dedikleri karanlık dehlizin içinde yol alanların, elinde tuttukları mum ışığı, söndüğü zaman, dünya ona karanlık gelir. Mahmut Esat, “Hasmı kahreylemeye elde asadır hamem”(1) diyenler gibi, Lahey Adalet Divanına gitti, hasmı kahreyledi( düşmanı yendi). Yenilik yaratanlara öncü oldu. İyi yoldan gitmek için önderlik edenlerin izinden hiç ayrılmadı. Çağın gereklerine uyarak Medeni Kanunumuzun ortaya çıkmasına, bütün varlığıyla çalıştı. Milli eserler yaratanları kucakladı. Bilince, seciyeye(ıra) göre devrimimizin çağdaşlık ateşiyle yanmasını destekleyenlerle birlikte çalışırken, rejimimizin sarsılmaz inançla en büyük savunucusu ve koruyucusu oldu. Kararlıydı. Genç yaşında attığı metin adımları, Büyük İskender’in tarihte meşhur olan atılımlarıyla değil Mustafa Kemal’in adımlarıyla attı ve:
Olsa da yolum bataklı, taşlı,
Atım yağız, elim çelik kırbaçlı,
Yolcuyum arkadaş, bu yoldan dönmemek gerek
Bu yoldan gidenlerin izi pek seyrek.
Dediği zaman, “Çekiverin kır atımı bineyim” türküsüne başlar, söyler, tekrarlar. Onun yağız atıyla kır atı ağzından eksik etmemesi, atları iradeye benzetmesinden geldiği gibi, çelik kırbacı da istek ve kararlılık örneği olarak göstermek isterdi. Arap şairlerinden bir filozofun bir şiirini ona okumuştum.
“El’ayşü nevmün velmeniyetü’yakaza
Velmerü beynehüme hayali sari
Fakdu mearibeküm icalen
İnnezzemane adüvvül ahrar.”
Bunun Türkçesi şuydu: Yaşamak uykudur. Ölüm uyanıklıktır. İnsanlar bu iki durum arasında seyirci bir hayalden ibarettir. Bunun içindir ki bindiğiniz atları iyi terbiye ediniz. Gelişi güzel yaşayanların zaman düşmanıdır.
Bu Arap filozofunun anlatımını Mahmut Esat iyi karşıladı. İsterim ki Ömer Rıza Doğrul bu filozofun adıyla, diğer şiirlerini, doğu felsefesinin inceliklerini iyi değerlendirdiği için, merhumun adına bu şiirin şairini ve onun başka eserlerini bize Ömer Rıza Doğrul tanıtsın.
Mahmut Esat’ın babası Hasan Bey’i yakından tanırdım. Mahallemizin ileri gelenlerindendi. Mahmut Esat’ın işlek zekasını geliştirmek için hukuk fakültesini bitirdikten sonra, İsviçre’ye göndermek için çalışanların başındaydım. Razı oldu. Yola çıktı, gitti. Olgunlukla geldi. Büyük Atamızın yanında, Sevgili Cumhurbaşkanımızın dizi dibinde çalıştı. Milli duygusu sarsılmaz görüşleri üzerinde güçlendi. O derece ki Ödemiş’te söylediği son nutuk, bu duygularını anlatıyordu. Doğru düşüncesini çekinmeden söylerdi. Bu konularda düşüncelerini çekinmeden, korkmadan söylemek alışkanlığıydı. Düşüncede serbestliği son derecesine vardıranlardandı.
“Bimahaba rah-i narefteye gitsem de ne var?”(2) Diye söylenir. Şinasi merhumun şarap hakkındaki söylediklerini bana tekrarlardı:
“Güldürürken yüzümü çehre-i gülfam-ı serab
Nemelazım bana saki-i dilaram-ı şarab
Kalp eder katresi kalbimde safay kaderi
Kimyay-i hayat demse seza nam-i sarp.”(3) Bunu okudukça zevk alırdı. Buna karşı ben de hayat hakkında şu şiiri okurdum:
“Arzudur beşere calib-i alam-i hayat
Ne büyük bar, ne büyük gailedir kam-i hayat.
Velyeder birbirini namütenahi amal,
Yoktur encam-ı emel varsa da encam-ı hayat
Çalışan lütf-i hayatı bulur elbette diler
Çok çalıştım yine bilmem nedir ikram-ı hayat
Gel, kır ey seng-i ecel bar oluyor beyhude
Vermedi vermeyecek neşve bana cam-i hayat”(4)
Bunları okudukça memnun olur, alnımdan öperdi. Bu alnımdan öpmenin bir de fıkrası vardır:
Günün birinde bana dedi ki:
– Nalbandoğlu, Almancadan, Fransızcaya çevrilmiş Hitlerizm adlı bir eser yayımlanmış, seninle Karaoğlan’a kadar gidelim, kitapçı Edip Bey’de varsa alalım. Eğer içinde programı bulunuyorsa kitap benim, şayet programı yazılı değilse parasını vereceğim, kitabı sen alacaksın. Bana programsız Hitlerizmin kitabının gereği yok.
– Ben de programsız siyasi mezhebin( anlayışın) propagandasını yapanlara yanaşanlardan değilim. Programı yoksa bu kitabı almayız. Bırakır, geçer gideriz.
– Şu halde programı varsa iki adet alırız. Bedelini öderim. Biri bende kalır, biri sende.
– Bu duaya amin derim.
Yürüdük. Edip Beyin kitapçı dükkanına girdik. Hitlerizm gelmiş. Evirdik, çevirdik, kitap Nazi programını içeriyordu. Bana:
-Program var, iki kitap alalım, kararı yerine getirelim. Faşizm hakkındaki eser, programı ile birlikte sol cebimdedir. Bu kitabı da sağ cebime koyuyorum. Nasıl uygun mu? Elimde mi taşıyayım?
– Kemalizm başta oldukça, diğer programlar ceplerde gezer yavrum! Dedim.
Yememiş içmemiş, bu konuşmanın son bölümünü Ebedi Şef’e (Atatürk) arz etmiş. Ulu Önder, bu son sözleri işittiği zaman:
-Nalbandoğlu’nun tarafımdan alnını öpeceksin. Buluştuğumuz zaman, beni alnımdan öptü ve:
-Tarafımdan asaleten, Gazi tarafından vekaleten alnını öpüyorum. İrade buyurdular, dedi.
Fırsat buldukça, alnımdan öpüyordu. Bunu alışkanlık edinmişti. Kerenski’yi pek beğenirdi. Onun kilise kapısındaki ölümünü, bana kaç kere anlattı. Namık kemal’i sıkça anardı. Ebedi Şef’in menkibeleri(kahramanlık öyküleri) ağzından eksik olmazdı.
Bir gün bana dedi ki:
– Bu faniler(ölümlüler) ebedileştiği zaman alkol alışkanlığından mı öldüler? Yoksa ecelleriyle mi öldüler?
– Bu etkileri, değerlendirmek haddim değildir. Siz bilirsiniz, diye vevap verdim.
– Bilerek, isteyerek! Dedi. Derin bir sessizliğe daldı.

Mahmut Hıfzı Nalbandoğlu
Ankara, 24.12.1943
Vakit Gazetesi 28.12.1943

Dipnotlar:
Not: Metinde geçen şiirler günümüz diline çevrilmiştir.

  1. Düşmanları yenmek için kalemim elimdeki asa gibidir.
  2. Çekinmeden, daha önceden kimsenin bilmediği, geçmediği yoldan gitsem ne olur?
  3. Yüzümü güldürürken gül renkli serap(hayal), içki sunan güzelin verdiği şarap bana gerekmez. Damlası kalbimdeki kederi dağıtır. Ondan kaynaklanan sıkıntılar, bana yaşama sevinci verir.
  4. İnsan yaşamının en dikkat çekici özelliği, çekilen sıkıntılar ve eziyetlerdir. Birbirini izlese de kendiliğinden olan şeyler, insan emellerinin sonu yoktur, fakat yaşamın sonu vardır. Çalışanlar, elbette yaşamdan güzellikler bekler, fakat çok çalışmanın karşılığı ve ödülü var mıdır? Gel, ey ecel taşı yaşam bana yük oluyor. Yaşamın bütünü bana neşe vermedi, bundan sonra da vermeyecek.
Önceki yazı
Mahmut Esat Bozkurt Hatıralar – 11
Sonraki yazı
Mahmut Esat Bozkurt Hatıralar – 9
Menü