Günlerdir, Atatürk’ün Adalet Bakanlarından Mahmut Esat bozkurt’un yazılarını okumaya doyamıyorum. Olayları tüm çıplaklığıyla, kafa ütülemeden öyle güzel anlatıyor ki… “Soyguncular Elinde Din!” yazısını da ilgiyle okuyacağınızı sanıyorum.
Savunman Veli Devecioğlu başta, telefon açıp kutlayanlar oluyor. Ben, o kutlamaları, Mahmut Esat Bey adına alıyorum. Mahmut Esat Bey’i Kuşadası’ndaki gömütünde erinç içinde yaşatabilirsem, görevimi yapmış sayıyorum. Kalemi Mahmut Esat Bey’e bırakıyorum. Bakın 16 Mart 1933 günlü “Anadolu’da neler yazıyor:
“Sözü tarihe bırakıyorum: Üçüncü Sultan Selim devrindeyiz; ( d. 1761-ö. 1808) valde sultan kethüdası Yusuf Ağa’nın yalısında, Galata <kadısı> Mehmet Emin Efendi’nin riyasetinde birçok kimseler toplanıyor. Bu toplantının adına o zamanın tarihince “Meclis-i şer’i Enver” deniyor. Bu meclisin vazifesi elhac(hacı) Sadullah Ağa tarafından Kethüda Yusuf Ağa lehine yapılacak hibeye(bağışa) şahadettir.
Fakat hibenin mevzuu nedir? Ne hibe edilecektir? Bunu söylemeye utanıyorum. Fakat söylemek lazım. Ta ki hakikatler gizli kalmasın. Elhac Sadullah Ağa, ömründen yedi senesini Yusuf Ağa’ya bağışlayacaktır. Ve bu rezaleti Kur’an’ istinatla (dayanarak) Galata <kadı>sı Mehmet Emin cahili tasdik edecek. Hazır bulunanlar da şahit olacaklardır.
Bu bir masal değil, bir hakikattir. İşin daha büyük bir rezaleti de şu ki, hibe muamelesi yapıldıktan kısacık bir zaman sonra Yusuf Ağa ölüyor… Fakat ne beis(sakınca) var. Hibeyi ayetlerle tasdik eden cahil <kadı>nın patlayasıca midesiyle cebi doldurulmuştur. O şeriatı ileri sürerek parasını çekmiştir.
Buna inanmakta zorluk çekenlere Cevdet Tarihi’nin 8. Cildinin 452. Sayfasını gözden geçirmelerini tavsiye ederim.”
“Cumhuriyetin ilanından hayli evvel, bir vatandaş bir <kadı>ya ( o zaman ki yargıç) müracaat ediyor. Kadı dinliyor. Neye dair müracaat olunuyor? Ne dinleniyor? Söylemeye utanıyorum. Fakat söylemek lazım. Ta ki hakikatler gizli kalmasın.
Adını hatırlayamadığım vatandaş, tarlasının çekirge hücumuna maruz kaldığını, yana yakıla kadı efendiye anlatıyor. Kadı efendi <mürasele> ( mektupla çağrı) gönderiyor. Çekirgeleri mahkemeye davet ediyor. Gün tayin olunuyor! Muayyen günde çekirgeler, şeriat hakiminin huzuruna gelmediklerinden muhakemelerine gıyaben (yokluğunda) bakılıyor ve aleyhlerine hüküm veriliyor. Hükümde tarlayı derhal terk etmeleri, kendilerine şeriat namına bildiriliyor. Tabii haşarat buna aldırmadığından, vatandaşın ekinleri yok olup gidiyor! Fakat ne beis var. Kadıefendi dini kullandı. Parayı çekti. Cebini doldurdu. Buna inanmakta müşkülata düşenlerin hakikatı Adliye Vekaleti teftiş raporlarında görmeleri güç olsa bile duymaları zor değildir.”
“Gene üçüncü Selim zamanında “Aygır İmam” adında biri ortaya çıkıyor. Sarayın <imam-ı evveli> oluyor. Derken kadıaskerliği elde ediyor! Gitgide Üçüncü Selim’den hoşlanmaya başlıyor. Sebebi nedir bilir misiniz? Söylemeye utanırım. Fakat söylemek lazım. Ta ki hakikatler gizli kalmasın…
<Aygır İmam>a bir kazanın arpalığı verilmiş. Fakat bu herife kafi gelmemiş. Herif oranın <hükümeti şer’iyesi’ni de iltizama vermek istemiş… Yani şeriat hükümetini mezata çıkarmak dilemiş! Bereket versin zamanın <İbrahim Kethüda> gibi bazı namuslu adamları bu soytarılığın önüne geçmişler amma, Aygır herif, hıncını almak için <Nizam-ı Cedit askeri> dine muhaliftir diyenlerle beraber olmuş… Kabakçı Mustafa’ları teşvik etmiş. Üçüncü Selim’in katlinde eli bulunmuş. Görüyor musunuz din namına ileri atılıp herkesi dinsizlikle töhmet altına alanların içyüzlerini? Görüyor musunuz şu din soyguncularını? Buna inanmakta müşkülat(güçlük) çekenlere Cevdet Tarihi’ni tavsiye ederim.”
“Eski zamanların Şeyhülislamlarından birisi, kadılıkları(yargıçlıkları) mezada çıkarmış. Kim fazla para verirse kadılığı ona ihale edermiş. Günün birinde efendinin fazla paraya ihtiyacı hasıl olmuş.Halep kadılığını bir cahile satmış, derken arkadan bir talip daha çıkmış; daha fazla para vermiş, bu defa aynı makamı buna da peşkeş çekmiş! Bu haberi alan ilk kadı, hiddetle Şeyhülislamın yanına gelmiş. Meşihat dairesinde(Şeyhülislamın makamı) ağza alınmayacak lakırdılarla birbirlerine sövüp saymaya başlamışlar! Bu rezalet yüzlerce halkın önünde cereyan etmiş.
Fakat ne beis var? Hırsız şeyhülislam dini kullanarak ceplerini doldurmuş ya! Üst tarafı ne olursa olsun! Bu vakada şüphesi olanlara <Naima Tarihi>ni tavsiye ederim.”
“Emlak ve Eytam Bankası’nı kurmaya teşebbüs ettiğim zaman, en çok müşkülatı(güçlüğü) Eytam(yetimler) memuru bazı hocalardan gördüm. Kendilerini din kisvesi içinde saydırmaya çalışan bu adamlar, bankayı kurdurmamak için ellerinden gelen tahrikatı(kışkırtıcılığı) yaptılar. Fakat muvaffak olamadılar. Yetimlerin hakkı bunların sirkatinden (hırsızlığından) kurtarıldı. Neticede bu din soyguncularından birçoğu vaktiyle yedikleri yetim haklarından dolayı mahkum oldular. Şimdi hapishanededirler.”
Sevgili okurlar, yer darlığından dolayı, Mahmut Esat Bey’in verdiği çarpıcı örnekleri burada kesmek durumundayım. Ancak yazılarına kıyamadığım Mahmut Esat bey’in bu kısa bölümünü de bir başka yazının girişi olarak okuyacaksınız. Yazılardan özellikle şeriatçı geçinenler de bir ders çıkarırlarsa onlar için yararlı olur!
Mustafa Ekmekçi – Ankara Notları
Cumhuriyet Gazetesi – 25 Şubat 1997 Salı