Atatürk’ün Adalet Bakanlarından Mahmut Esat Bozkurt’un “ Soyguncular Elinde Din” başlıklı yazısından iki küçük bölümün kaldığını okurlara duyurmuştum. Bu “Ankara Notları”na girerken, önce o bölümleri verecek, sonra başka konuya geçeceğim. Mahmut Esat Bey, şöyle diyor:
“Dikkat ediniz bazı kazalarda, köylerde, vilayetlerde hacca giden, yalandan namaz kılan, öyle soygunculara tesadüf edeceksiniz ki bunlar herkesi küfürle, dinsizlikle, ahlaksızlıkla itham ederler. Halbuki bu gibilerin hacı olmaktan, namaz kılmaktan maksadı, Allah için değildir. Birtakım saf kalpli vatandaşları aldatarak kendi ekmeklerini yağlamaktır. Yüzde yüz faizciler bunların içinden çıkar. Yetim hakkı yiyenler bunların arasındadır. İslam dininin fena, haram saydığı şeyleri, ekseriya ve hep bunlar yapar. <Türkçe ezan, Türkçe ibadet, yeni harfler gavurluktur.> derler. Zahiren dini kimseye vermezler.
Sebebi nedir bilir misiniz? Dini soygunculuklarına alet olarak kullanmak.
Büyük Türk genci! Türk İhtilali yobazların dinsizlik dediği laikliği, şu sana birer birer saydığım rezaletlerin ve bunlara benzer maskaralıkların önüne geçmek için ileri sürdü. Laiklik, dini din soyguncularının elinden alarak en temiz yere, Türklerin vicdanlarına koydu. Allah’ın dinini soyguncuların elinde millet ve memleket aleyhinde kullanılır alet olmaktan kurtardı. Sen laikliği can pahasına müdafaa ederken, bileceksin ki vicdanları koruyor, din soyguncularını yok ediyorsun.” Mahmut Esat ,(16 Mart 1933, Perşembe, Anadolu Gazetesi)
Emekli Veteriner Prof. Ragıp Saguner, Mahmut Esat’ın öğrencisi olmuş. Prof. Faruk Erem de öğrencisi miymiş? Faruk Erem Barolar Birliği Başkanı olduğu yıllarda, Mahmut Esat’ın büstünü Ankara Hukuk Fakültesi’nin ikinci katına yerleştirmiş.
Atatürk soyadı yasası çıkınca Mahmut Esat’a “Ateşten Adam” soyadını vermek istemiş, ancak o, Lahey’de kazandığı “Bozkurt- Lotus” davası nedeniyle Bozkurt soyadını almak için Atatürk’ten izin istemiş. O şimdi ünlü devrimci “Bozkurt” olarak, Kuşadası’ndaki gömütlüğünde erinç içinde yatmaktadır.
Şeriat tartışmaları günümüzde gemi azıya aldı, gidiyor. Bugün gazeteci-yazar Emin Çölaşan’ın 27 Ekim 1987’de Hürriyet’teki köşesinde yaptığı bir konuşmaya yer vermek istiyorum. Emin Çölaşan, eski CHP milletvekillerinden Mikail İlçin’le konuşuyor. Emin Çölaşan’ın Mikail İlçin’le yaptığı konuşma, daha sonra Emin Çölaşan’ın “Sor Bakalım” adlı kitabını 321. Sayfasında olduğu gibi yayımlanır. Ergün Poyraz, “Refah’ın Gerçek Yüzü-1” adlı kitabında Çölaşan’ın röportajını aktarır.Çölaşan’ın da Ergün Poyraz’ın da yazıları “Erbakan’ın Şeriat Mahkemesi” adını taşımakta.
Eski CHP milletvekili Mikail İlçin’in şeriatçılardan dili yanmıştır. Emin Çölaşan’a:
“Dolandırıcı hacıları papaya şikayet edeceğim! der. Mikail İlçin 12 Eylül’de işsiz kalınca, Karakaya Barajı inşaatını yapan İtalyan firmasından bir iş sağlar. Onlara, demir imalat işi yapacaktır. İşin çok büyük olması nedeniyle, büyük bir müteahhit karnesi gerekmektedir. Mikail İlçin, kalkar Ankara’ya gelir. CHP- MSP ortaklığından tanıdığı “dünyanın en büyük müslümanı” olarak bildiği Fehim Adak’ı bulur. Derdini anlatır, o da “hay hay” deyip kendisine bir vekaletname verir. Mikail İlçin, eski CHP’lidir ama, dinine son derece bağlı bir insan. Öykü ilginç, ancak oldukça uzun, benim yerim yetmez buna. Fehim Adak’tan, hacı ortaklarından kazık yiyen Mikail İlçin, en sonunda Erbakan’a gider. Erbakan, anlaşmazlığı çözmek için “Şeriat Mahkemesi” kurar. Şeriat Mahkemesi de uyduruktur. Mikail İlçin’in faizleriyle birlikte üç yüz milyonun üstünde parası gitti gider! Röportajın sonuna doğru Mikail İlçin, Emin Çölaşan’a şöyle der: “Hepsini haram ettim onlara! On tane hacı, bunu aralarında paylaştılar. Şimdi ben bunları mahkemeye de vereceğim. Beyefendi, ama benim bugüne kadar ki esas amacım, bunların nasıl Müslüman olduklarını ortaya çıkarmaktı. Eğer siz konuştuklarımızı, aynen yazarsanız, bu yazı yaımlandığı anda, bu adamların Müslümanlığı düşmüş olacak. Burada vatandaşlarıma uyarıda bulunuyorum ki, hiç kimse bunların sakalına, ibadetlerine kanmasın. Tabii bunların içinde Müslüman adamlar vardır. Ama ben bu olayı yaşadım… Hatta bir gün Erbakan bana, “Ne yapayım, Fehim beni dinlemiyor” deyince, ben kendisine: “ O halde bu adamı camiadan çıkarın” demiştim. Ama, Erbakan şimdi Refah’ın başına geçti. Ve bir baktık ki Fehim Adak’la yine kol kola girmiş. Şimdi bakınız, Sayın Çölaşan ben bu mücadeleye, bu adamlardan paramı alıncaya kadar devam eeceğim. Şimdi ben bunlarla kişisel bir mücadele yapıyorum. Benim mücadelem, İslamiyet ve insanlık adınadır. Ben en sonunda bunları,” Biz aslında şeriatçı falan değiliz” diye bağırtacağım.
… Bunların bana yaptıklarını Bulgarlar, oradaki Türklere yapmadı beyefendi… Yahudiler, Müslümanlara yapmadı… Bu adamlar ha bire diyorlar ki: “Biz iktidar olursak şeriat düzenini getireceğiz.” Ben de diyorum ki: “Kardeşim sen şeriat düzenini ve büyük Allah’ın emirlerini önce kendinde uygula, kul hakkı yeme, haram para yeme.” “Para büyük olunca şeriat nerede kaldı beyefendi? İşlerine gelince Allah, işlerine gelmeyince para… Şimdi beyefendi, ben şeriat düzenini istemiyorum. Ama gerçek müslümanım.”
Mustafa Ekmekçi – Ankara Notları
Cumhuriyet Gazetesi – 27 Şubat 1997 Perşembe