Mahmut Esat Bozkurt Hatıralar – 5

Geçen birinci kanunun(Aralık) yirmi birinci gününden beri Mahmut Esat Bozkurt’u kaybetmiş bulunuyoruz. Onun sönmesiyle Cumhuriyet adaleti, bugünkü bünyesini vücuda getirmiş(yaratmış) olan ilk kurucusundan cüda (ayrı)düşmüş oluyor.

Bu ilk kuruculuk vasfı, öyle her ölenin ardından söylenen rahmetle anmalar kabilinden bir söz değil, gerçeğin ta kendisidir. Mahmut Esat Cumhuriyet adaletinin gerçekten ilk kurucusudur.
Görmüş olduğu işler içinde öyleleri var ki sahibini kemikleri çürüdükten sonra da hayır ile andıracak değerdedir.

Türk camiasına( toplumuna) bunca yüzyıllardan beri, şahıs ve aile hayatına sade düzen olmakla kalmayıp nesiller boyunca babadan evlada(çocuğa) geçmek suretiyle ta can evine yerleşmiş gelenekleri, kökünden söküp atarak, yerine kendi hükümlerini koyan medeni kanun, esasta kutsal şeflerinden aldığı nur (ışık) ve ilhama(esinlenme) dayansa da icraat(uygulama) onun müstesna (seçkin) enerjisinin, bir eseridir, yadigarıdır.

Bozkurt davasındaki başarısıyla memleketinin hak ve şerefini yabancı illerde yükselten odur. Cumhuriyet müddeiumumilerinin (savcılarının) adlarıyla bugünkü canlı mevkilerini( makam) ona borçluyuz. Ankara Hukuk Mektebi, açıldığı zamanın gereklerine göre, onun en yerinde ve zamanında yaptığı işlerden biridir.

Hele medeni kanun o kadar onundur ki, adeta her ikisinin adı birbirinin müteradifi( anlamdaşı) iki mazmun( kalıplaşmış benzetme) gibidir. Medeni kanunun sözü geçtiği yerde Mahmut Esat’ı ve Mahmut Esat’ın anıldığı yerde medeni kanunu hatırlamamak mümkün olmaz ve olmayacaktır.

Gerçi kurmak istediği yeni adalet binasının(kurumunun) tam ve kamil (olgun) şeklini görmeye zamanı yetmemiş, noksanlarını tamamlamak işi kendinden sonra gelenlere kalmıştır. Fakat yaptığı şeyin azameti (büyüklüğü) derinliği göz önüne alınırsa o binaya asıl kemalini verdirecek olan amilin(etken) kendisi, hatta yakın halefleri( kendinden sonrakiler) değil, ancak zaman olacağını teslimde tereddüt olunamaz. Nitekim öyle olmaktadır. Her geçen yıl, Mahmut Esat’ın ve yerine gelenlerin tamamlamayı amaç edindikleri, o azim( büyük) binayı vehnü zevale(güçsüzlük ve sona erme) değil, kuvvet ü kemale(güçlülük ve olgunluk) doğru bir adım daha yaklaştırmakta, kuran ve çalışanların şerefli hatıralarını ta uzaklara…gelecek çağlara çekip götürmek için lazım olan himmeti(çaba) hizmeti esirgememektedir.

İmdi Mahmut Esat’ın değerini, yaptığı işlerin çokluğunda veya bunları bizzat tamamlayabilmiş olup olmamasında değil, bunlar içinde en yapılamaz işi yapıp başarmaktaki azmü irade( kararlılık ve cesaret) kuvvetinde görmek lazımdır. Öyle bir iş, inanışta en üstün derece ve ülkü bağlılığına varmış olmayanların karı( payı, katkısı) olamaz. İşte Mahmut Esat, memleket davasında bu mertebeye(aşama, makam) varmış olanların ön safında gelenlerindendi. En bariz(belirgin) vasfı (özelliği) en inkar olunamaz hasleti( olumlu özellik) de şu: Memleket davasında ülküye bağlılığıydı.(fenafil gaye)

Bu hasleti pekiştiren ikinci büyük meziyeti( belirgin özellik) : Görüş ve kavrayışının insana hayranlık veren genişliği ve derinliğiydi. Yeni kuracağı adalet binasını eskisinin yerinde ve onun enkazıyla(yıkıntısı) kurarken, o yerin o binayı taşıyabilecek bir zemin olduğunu, o enkazın da o binayı kurmaya yeterliğini-şefleri müstesna- herkesten iyi görüp kavrayan, kani olan (inanan), ikna eden (inandıran) ve o kanaat ve imanla(inançla) işe başlayıp başaran da o oldu.

Bu derin görgü, meslekle daha ilk temas günlerinde, hakimlerin şahıs ve meslek bakımından muhtaç oldukları şeyleri, zayıf ve noksan taraflarını, onun gözünde lüzumlu(gerekli) gibi belirtmişti. Adliye vekilliğine geldiği zaman, hakimler ne kendilerine ne mesleğe yarayacak esaslı bir sicil teşkilatına

(örgütüne bağlı değildiler. Gerçi İstanbul hükümetince 329 senesinden beri, bu uğurda bazı esaslar kurmaya, bazı iyi şeyler yapmaya başlanmamış değildi. Fakat bir taraftan ilk dünya harbinin sebep olduğu durgunluklar, bu işi başarmaya mani( engel) olmuş, diğer taraftan Büyük Millet Meclisi’nin doğumundan beri çok kimseler peyderpey( yavaş yavaş) hakimlik mesleğine alındığı halde, bunlar içinde esaslı bir sicil kurmaya tabiatıyla (doğal olarak) meydan bulunamamış idi. Bu durum meslek mensupları(sahipleri) içinde kimin kime ne sebeple üstün olduğunu gereği gibi belirtmeye imkan vermediğinden terfi ve terakkiler(ilerlemeler) döne dolaşa ya şahısları tanımış olmaya veya tesadüfün lütfuna bağlı kalıyor. Bu da tabiatıyla birçok hak ve kıdem sahiplerinin vakti zamanıyla (zamanında) haklarını alamayarak birer köşede mühmel (bırakılmış, ihmal edilmiş) ve metruk (terk edilmiş, kullanılmayan) kalmalarına sebep oluyordu.
Daha ilk temasında bu hali gören Mahmut Esat, her şeyden önce hakimi mesleğine bağlayacak çarelere baş vurmak lüzumunu duyarak şahsi dosya esası üzerine mükemmel bir sicil teşkilatı vücuda getirmek (oluşturmak) gayesiyle işe başladı; bunun için eskiden beri sicil işlerinde bulunmuş olup da zaman ile her biri bir tarafta bulunan işe yarar ne kadar adam varsa hepsini Ankara’ya toplayarak o zaman baş müfettiş bulunan, temyizimizin (Yargıtay)şimdiki Baş Reisi Halil Özyörük’ün emri altına verdi. Bu teşekkülün (kuruluşun) aylarca geceli gündüzlü çalışmasıyla meydana gelen semere(sonuç) gerçekten mükemmel ve feyizli (verimli) bir eser oldu. Bu sayede her hakimin ne idüğünü (olduğunu) birinin ötekine nispetle(oranla) üstünlük derecesini ilk bakımda görüp anlamak mümkün oldu.

Beriden teftiş teşkilatı daha kendi zamanından önce vücuda getirilmişti. Vekalete geldiği zaman bir reis idaresinde otuz müfettişin ya kendisi ya kadrosu mevcut bulunuyordu. Mahmut Esat Bozkurt, bilhassa( özellikle) bu teşkilatı kendi amacına vardıracak inanılır ve dayanılır bir vasıta(araç) haline koyabilmek için olanca himmetini( çabasını) sarf ederek mesleğin en dirayetli(başarılı) mensuplarından mürekkep( oluşan) gerçekten mükemmel bir teftiş heyeti vücuda getirdi. Bunları memleketin her yerinde gruplar halinde faaliyete sevk etti.(yöneltti) Zaman zaman bunların beşini onunu yanına alarak Van, Bitlis gibi en uzak yerlere en ücra(unutulmuş) köşelere kadar bizzat gitti, gördü. Hakim ve müddeiumumilerin (savcı)her biriyle ayrı ayrı temas etti, tanıştı.
Bu yorgunluklar az zaman içinde semerelerini vermeye başlamış bulunuyordu. Bu sayede meslek içinde elinden tutulup iş başına geçirilecek adamların kimler olduğu inanılır vesikalar(belgeler) ve mesnetlerle(dayanaklar) bir bir tebarüz etmeye(ortaya çıkmaya) başladı.

Bu vesikalar ve mesnetlere göre kimin kime tercih suretiyle terfi etmesi lazım geleceği işini de, bizzat üzerinde durarak hazırlamış olduğu 766 nolu hakimler kanunu ile her altı ayda bir temyiz hakimlerince kendi aralarından seçilerek Ankara’ya gönderilen bir reis ve üç azadan(üye) ve müsteşarla hukuk ceza ve zatişleri(özlük işleri) müdürlerinden toplanan bir heyete(kurula) verdirdi.
Aynı zamanda yine o kanun ile Temyiz dairelerince yapılan tetkiklerde (inceleme) bir sene içinde verdiği hükümlerin kanun ve usul bakımından mükemmellik ve noksanlık derecesine göre emsali (eşit) arasında temayüz eden veya muvaffak(başarılı) olamayan hakimlerin ayrı ayrı birer defterini de temyiz mahkemesinden alarak bu heyete veriyor, şu suretle hakimlerin mesleki mukadderatını( geleceğini) tayinde yalnız teftiş sonuçlarına değil, Temyizin delalet(yardım) ve şahadetine (tanıklığına) dayanma usulünü kurmuş bulunuyordu.

Zaten teftiş- temyiz kendisi için iki dayançtı. Hakimlerin hal ü siretlerini (durumlarını) ve ehliyet derecelerini anlamada teftişe ne kadar kuvvet vermişse temyiz mahkemesinin sade temyiz olunan işlere değil bütün adli hadiselere kanun dairesinde(yasalara uygun) nazım olabilmesini( yön vermesini) sağlamaya da o kadar önem vermişti. Tevhid-i İçtihat müessesesi( içtihat kararlarının birliği) bu önemin bir ifadesidir.
Nihayet hakimlerin maişet(geçim) bakımından içinde bulundukları hal ile gördükleri işlerin mahiyeti(konumu) ve önemi arasında imkan nispetinde bir denkleme, bir uygunluk sağlamanın zarureti( zorunluluğu) üzerinde de samimi bir inançla duran Bozkurt, o zamanki adliye bütçesinin- dişinden tırnağından arttırma tabirine masadak(uygun) bir didinme ile ayırabildiği paradan hakim ve müddeiumumi maaşlarına makam zammı şeklinde bir para vermenin yolunu bularak hakimlik sıfatının başka meslek mensupları karşısındaki hususilik( özel
durum) ve istisnailiğini( ayrıcalığını) barem kanununa gelinceye kadar devam ettirebilmişti.

Meslek içinde bulup seçtiği kimseler arasında kendisine mesai arkadaşlığı yapmış olanların kendinden sonra da her sahada göstermiş oldukları kıymet ve kabiliyet, adam seçmedeki isabet ve kıyasetine (uyanıklık, zeka) de başlıca bir delildir. Sayın reisimiz Halil Özyörük, Rahmetlinin bütün vekilliği devamınca her önemli işinde sağ kolu mesabesinde (derecesinde) saydığı, verimli hizmetlerinden hala temyize geçtikten sonra da müstağni (çekinmemiş) kalamamış olduğu bir yardımcısı idi.

Hülasa( Özetle): Mahmut Esat Bozkurt, medeni kanun ile Türkiye camiasının yeni hayat yolunu gösterecek fener binasını kurarken, o fenerin çağlar sürümünce ilerisini aydınlatacak kuvvetle olmasını sağlayacak çare ve tedbirleri de o ruh haletiyle (durumu), o candan inanışı, memleket davasında o pürüzsüz samimiliği, o sarsılmaz azmü iradesiyle( istenç ve kararlılık) böylece bulmuş ve kurup yürütmeye çalışmıştı. Yaptığı işler, şüphe yok, bu zikrettiklerimizden( söylediklerimizden) ibaret değildir. Meriyet( yürürlük) kanunuyla birlikte ceza kanunu, temyiz teşkilat kanunu, hakimler kanunu, hukuk ve ceza muhakeme usul kanunları, ilk icra kanunu bu cümledendir. Bunlar içinde ihtiyaca yeterlik veya uyarlık derecesi veya neticeleri üzerinde durulabilecek olanları bulunabilir. Nitekim bazıları zamanla bazı değişmeler geçirmekten vareste (uzak) kalamamış veya yerini daha mükemmeline bırakmıştır.

Fakat bunun böyle olması, onun ilk yapıcılık sıfatıyla kazanmış olduğu hak ve şerefe bir zerre bile halel(zarar) verecek değildir . Türk Cumhuriyeti şan ve şerefle dolu tarihini, çağların ekleyeceği şan ve şereflerle taşa taşa, soydan soya, göbekten göbeğe devredip durdukça Mahmut Esat Bozkurt da Cumhuriyet Adliyesinin bir Bozkurt’u olarak o tarih içinde ve onunla birlikte torunların yüreklerinde ve sağduyularında yer tutup kalacaktır.

Fahrettin Karaoğlan – Dönemin Cumhuriyet Başsavcısı
Adliye Dergisi Mahmut Esat Bozkurt – 4.01.1944

Önceki yazı
Mahmut Esat Bozkurt Hatıralar – 6
Sonraki yazı
Mahmut Esat Bozkurt Hatıralar – 4
Menü