İnsan adamdı, erkek adamdı. Şimdi üzüntüyle yanıp aydınlanan kafamın içinde onun anlam dolu portresi beliriyor:Büyük ve düzenli bir baş, arkaya doğru taranmış seyrek saçlar, boz derili ve hafif çilli bir yüz, büyükçe kemerli burun, ufak olmasına karşın, yaşam, anlam, ısrar dolu içe işleyen gözler, sarp ruhundan vuran ışıltıyla aydınlık gözler, parlak gözler… Bunların üzerinde neşeli ya da kızgın da olsa; ağır şeyler düşünürken de, hafif işlere gülerken çatık gibi duran; gözler kadar anlamlı iki kaş… Mahmut Esat’ın geniş ve çıkıntılı alnının alt sınırından başlayan bütün bu yaşam ve anlatım unsurları yüzün her köşesine etkin bir egemenlikle yayılırdı ve alın bu mükemmel dekor üstünde sağlam destekli bir kubbe gibi parıldardı. Mahmut Esat’ın gülerken olduğu gibi, ağır bir konu üzerinde düşünürcesine konuştuğu sıralarda bile, eli ağız hizasına yükselmiş ve dudaklarını biraz kapatmış bulunurdu… Ağır konuşur, sözcükleri sanki ruhunun örsünde döve konuşur ve kısık sesiyle karşısındakini kendine çekip bağlayan bükülmez ve tok bir ısrar sezilirdi. O konuşurken dinlememek mümkün değildir. Dinlerken de hissedersiniz ki size çarpan, sizi alıp götüren güç , sözcük ve cümlelerinin maddi katılık ya da yumuşaklığından ileri gelmiyor. Onun ruhudur ki omzunuza elini koymuş ve sizi düşüncelerin, anut ve güçlü düşüncelerin, fakat içten ve ahenkli düşüncelerin alımlılığıyla kavramıştır. Mahmut Esat’a çok ender itiraz edilir, genellikle düşünceleri kabullenilerek benimsenir, sürekli ona hayran olunurdu. Düşüncelerine ve anlatımına yayılmak değil, derinleşmek özelliği egemendi. Aynı düşünce üzerinde değişik atılımlar ve ayrıntılarla döner ve o düşünceyi sizin de kafanıza ve ruhuna tamamıyla işlerdi.
Sözlerine, bu sözlerin taşıdığı kelimelere- hiç ayrımsız- ruhu ve heyecanı yapışık bulunuyordu… Ağzı ile değil, ruhuyla, sözcükleri kullanarak değil, ruhunu dile getirerek konuşurdu. Her düşünce onda içe işlemiş, kalıcı özellikli, ideal çeşnili bir güç halinde belirirdi. İnanmadığını söylemediğine yemin edebilirdiniz. Ne insan adamdı, ne erkek adamdı.
Onu mağrur sananlar çok aldanmıştır. Belki de bazıları düşünce ve karakterinin hep ön planda duruşu ve dimdik ayakta görünüşünü gurur diye anladılar. Tersine olarak Mahmut Esat pek alçak gönüllüydü, gururlu değil, ağırbaşlıydı ve hiçbir zaman, hiçbir biçimde ağırbaşlılığının zerresini kaybetmedi.
Arasıra pek sevgili dostlarının meclisinde zarif bir mizah şivesiyle espriler yapmayı severdi. Yıllarca ona pek yakın arkadaş oldum. Kaba düşmüş bir nükte ya da şaka yaptığını hatırlamıyorum. Sözlerde aşırıya kaçmayan hatta sıkı bir özen ile kontrol edilerek damla damla harcanan mizah ve nükte ne güzel şey… Mahmut Esat, bu bakımdan zerafette(incelikte) konuşma zerafetinde benzersizdi diyebilirim. Usta konuşmacı(hatip) Mahmut Esat’ın dost meclisinde konuşan ve saatlerce dinlenilmesine doyulmayan Mahmut Esat’ın tek farkı şu idi: Heyecanının tonu biraz daha yükselmiş olur, kısık sesinin çarpışındaki kuvvet biraz daha artmış olur, telkin(inandırıcılık) sahasını küçük bir topluluk yerine büyük bir topluluk üzerine kolaylıkla genişlettiği hissedilirdi.
Mahmut Esat’ın her düşünce ve kanattan önce tuttuğu ve bunların hepsinden üstün sayıp taptığı ide, Türklük düşüncesiydi… “Türk” derken bağrının alev alev yandığı, sesinin bir kraterden gelir gibi soylu ve derin sesler gürültüsüyle sarsıldığı hissedilirdi… Memlekete bağlılık onda bir tutkuydu. Savaşçı nesillerin epopesi(destanı) hiç durmadan ruhunun temellerinden akar ve alçakgönüllü ruhunda yalnız Türk ırkının büyük gururu kabarıp taşardı…
Şiiri severdi. Türk klasiklerinden ve özellikle Baki’den hoşlanırdı. Bağdatlı Ruhi’ye bayılırdı. Fakat Gazi Giray’ın söylediği:
Rayete meylederiz kamet’i dilcu yerine,
Tuğa dil bağlamışız zülf-ü semenbu yerine
Beyitini okuduğu sıradadır ki içinin hacmi artar, Türk’ün kahraman özelliklerini öven dizeleri, bir dindar saygısı ile gözleri yaşararak tekrar ederdi.
Mahmut Esat için dünyada tek meşru( yasal) dava Türk’ün kendisine mal ettiği herhangi bir davaydı… Tek hak, Türk’ün hakkıydı.Tek görev, Türk’e hizmetti. Hiç gençliğini tatmadı, yaşlanmadan da öldü. Türk’e hayran yaşadı.
“Hak bellediğin bir yola yalnız gideceksin!”
Lotüs- Bozkurt olayı vesilesiyle Mahmut Esat öne atıldı. Devrimci, idealist Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanını Lahey’e kadar götürdü. Bütün dünyanın hayranlığını toplayan, bilimsel heyecanı ve belagatıyla Türk’ün hakkını ve davasını savundu. Türk’ün hakkını ve davasını kazandı ve ilk kez alçakgönüllülüğe aykırı davranarak <Bozkurt> soyadını kullandı.
Onun ruhunda asla ne kişisel ne de ulusal bir aşağılık kompleksi yer tutmamıştır. Türk’ü en üstün değer ve şereflere uygun gördüğü için ona doğudan ve güneyden gelip yapışan etkileri silmek ister, batının bütün değer ve olanaklarını bize getirmek ve bize mal etmek coşkusuyla yanardı.
Büyüklerine gösterdiği saygı da büyüktü. Atatürk ve İnönü’den söz ederken bu mert insanın yüzü kızarır, sesi heyecanla titrer, omuzları alçakgönüllülük ve minnetle çöker, yüreğinin tam bir bağlılıkla çarptığı hissedilirdi. Size yemin ederim ki karşısında bu büyük isimler konuşulurken ya da kendisi şeflerinden söz edilirken sanki ceketinin önünü ilikleyemediğinden sıkılıyor, utanıyor gibi dururdu… Bu tertemiz vatan çocuğu, devrimin emrine beli silahlı girdi ve eli kalemli hizmet etti. Devrimin dokunulamaz kanunlarını büyüklerinin emriyle ve büyüklerinin devrinde Mahmut Esat hazırladı. Mahmut Esat; Şeflerinin büyük işler başarmaya memur ettiği bir kahraman alçakgönüllülüğüyle ve yüreğinde sevgi ateşi, yüzünde saygı kırmızılığı parlayarak, gördüğü bütün işlerin şefini- kendisine en ufak bir pay bile ayırmayı düşünmeden- o işin yapılmasını buyuran şefleri için sakladı. Görevini yapmak için didindi, uğraştı, yoruldu ve biraz dünyamızın kıyısında dinlendikten sonra büyük istirahat alemine doğru çekilip gitti.
Mahmut Esat, sadece çoluğunun çocuğunun sık sık hatırlayacağı, ya da dostlarının güzel rastlantılarla ara sıra erdemlerinden söz edeceği basit ve iyi bir adam değildir, onu bir nesil de değil, birçok nesiller saygı ile sürekli anacaklardır.
Tür devriminin hukuksal temellerinde Mahmut Esat’ın damgası vardır ve devrimin hiç sönmeyecek olan ateşinde Mahmut Esat’ın ruhu buram buram yanmaktadır.
Fahri Ecevit
Ulus Gazetesi – 23.12.1943